Sitede ara

Annem' den (Beyaz İnci Tanesi)

11.04.2014 16:16

BEYAZ İNCİ TANESİ

 

Üç yıl, on üç gün sonra;

ZK’nın hayatı yine hareketlenmişti. Evlerinde kurban bayramı hazırlığı yapılıyordu. Misafir de bekliyorlardı aynı zamanda. Misafirimiz bize sürpriz yaparak, erken gelmeye karar verdi. Bayramı beklemedi. Hazırlıklar sürerken, küçük misafirimiz de üç kişilik aileye, dördüncü birey olarak, şeref verdiler. Bu bayramda çifte sevinç yaşadılar. ZK’nın, küçük kızına kardeş, babaya küçük arkadaş olarak hep beraber annelerini şereflendirdiler. Evimize hoş geldi, sefalar getirdi küçük yoldaşımız diyerek, yeniden sevinç ve heyecan yaşadılar.

Kurban bayramı artık onlar için, yaşamlarında yeni bir değer olmuştu. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını düşünüyorlardı.

Annelerinin dünyasını yeniden renklendiren, siyah ve beyaz iki küçük inci tanesi, su gibi berrak duygularla birlikteliği paylaştılar. Yaşamlarında koştular oynadılar, güldüler eğlendiler. Bazen de ateşlendiler

İki küçük inci tanesi, annesi ve babası; Zamanda yolculuk vardı. Onda yok olmak, var olmak onda…

ZK’nın elinde boş bir tuval, elinde fırçası, palette renkleri vardı. Kendi kendine kolaylıklar dileyerek, zamana yenilmeden; dimdik ayakta, bütün hazırlıklar tamamdı. Akıp giden hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Paletteki renklerle oynamaya başladı. Elini iyi kullanmalıydı. Rastgele fırçayı sallamak istemiyordu. Öyle düşünüyordu, ama nasıl olacaktı. Hayatı ve yaşananları her daim kontrol edemeyebilirdi. Özgür olup, sorumluluklarımızın farkında olabildiğimiz zaman; paletteki renkleri, ölçülü kullanmış oluyorduk. Hayalleri hep vardı ama, hesap vereceği bir yer de vardı, bir yerlerde…

Duygusal düşündü, özgür olmayı denedi olmuyordu, olamıyordu. Yağmur öncesi, çakan şimşekler, onu kendine getirdi.

Palette buluşan renklerin; onurlu karışımıyla, becerikli fırça darbeleri eşliğinde, hayallerine yelken açtılar.

Zaman zaman fırtınalarla boğuştular. Sularda ıslandılar. Çisil çisil yağan yağmurda duruldular. Bazen de göklerde uçarak, doğan güneşte kurudular. Ama toprak bambaşkaydı; onlara kucak açtı. Sahip çıktı, onlara. Yemyeşil vadi üzerinde, küçük bir dünya bağışladı, sevdiklerine. Nasıl istiyorlarsa, öyle yaşamalarına izin verdi. Bir ömür boyu, inci taneleri; gökte güneş, Kâbe’deki taş gibi, tuvalde yerlerini aldılar.

Daha başka tablolar oluştu, duvarlar süslendi; hatıralar canlı kalsın diye.

Diğer bir tabloda şimdilik kalır üç kişi. Onlar geçmişi zamana yüklediler, kervan yola devam ediyordu. Bir gün kervan, su kenarında konakladı. Yüklerinde şeker vardı, tuz vardı. Yanlarına bir kız geldi, hoş geldi, sefa geldi. Şeker sordu, tuz sordu. Onlar da yüreklerindeki sevgiden verdiler ona. Herkese yetecek kadar vardı, çok şükür. Onlar tablolarına koymak istiyorlardı, bu güzel kızı. Acaba yüreği de, kendi kadar güzel miydi? Toprak ana içinin güzelliği… dedi ve devam etti yoluna. Yaşanmadan bilinmezdi, bekleyip göreceklerdi.

Palet, fırçalar ve tuval: bütün bu güzellikleri oluşturmak için, şahitlik etmeye hazırdılar. ZK biraz yorulmuştu. Geride kalan ömründe, renklere anlam yüklemek istemiyordu. Duvarlardaki tablolar yaşandıkça güzelleşsin istiyordu. Bahçelerinde açan rengârenk çiçeklerle bir ömür yaşansın.   Çaylar demlensin, sohbetler edilsin: İşte o zaman, zaman, o zamandı…