Sitede ara

Annem' den (Siyah İnci Tanesi)

11.04.2014 16:14

SİYAH İNCİ TANESİ

ZK’nın bir sabah uyandığında, midesi bulanıyordu. Üşütmedir, geçer dediler. Bu sefer, nane limon çayları da fayda etmedi. ZK’nın narin bir yapısı vardı. Ama kendisini dinlemezdi. Kırılgandı, ancak ne yaşarsa, kendi içinde yaşardı. Günler sonra müjdeli haberi aldılar. O zamanlar bulundukları ilçe, henüz ultrasonla tanışmamıştı. Eski usul tanı koyulmuştu. Öyle bile olsa, evlerinde coşkulu bir duygu yaşanıyordu.

Zaman yaşananlara şahitlik etmişti. Sabır konvoyunda, zaman zaman tünellerden geçerek, durdukları her durakta nefeslerini tazelediler. Her seferinde ilk defa nefes alıyormuş gibi.

Günler geçiyor, aylar oluşuyordu. Üç beş yedi derken, nihayet son ayın son günlerini yaşıyorlardı. Büyüklerde bir telaş, Kimi patikten başlamış, Birileri renklerde kararsız, birileri de doğmamış çocuğa isim peşinde.

Kalan zaman katlanarak geçiyordu. Bir bolluk, bir bereket, heyecan da dorukta yaşanıyordu. Z.K için, zaman şimdi daha değerliydi. Bahçelerinde sabır çiçekleri açmış, dokuz ayrı renkte. O gün, ağustos ayının yirmi biri, günlerden Cuma, tuvalde renkler birden karıştı. Beklenen o büyük gün, belki de bu gündü.

Nihayet, beklenen misafir, ailenin üçüncü üyesi olarak, saat on ikide onuncu renkle birlikte dünyaya teşrif ettiler.

O ne muhteşem bir şeydi. Bütün dünya renkleriyle bezenmiş, söz alınmış, sözler verilmiş bütün masumiyetiyle, pırıl pırıl parlayan simsiyah inci tanesi.. Annesi ve babası, hayatı paylaşacaklardı, dünya sahnesinde. Şimdi onlar için zaman, çok daha değerliydi. Geçse mi, geçmese mi zaman? Mekânda oyalanırken, geçen zaman yıllara şahit olmuş, akıp gidiyordu.

Oyun dünya sahnesinde, yaşanmış hayatlara dokunarak değer bulmuş, evcilik dekoruyla, sahnede oyalanırken, bir yandan da zamana yetişmek için koşturuyorlardı. Küçük inci tanesi, yarım yarım konuşmalarıyla, yaşamlarına espri katarak, onlara katılmaya çalışıyordu. Zamanda koştursalar da, inci tanesinin aileye katılımıyla yaşamları renklenmiş, tek düzelikten kurtulmuşlardı. Beraberce resim defterine, çizgilerle nehirler, içinde yüzen balıklar, bahçeli evler yapıyorlardı. Hayallerini çizgilere yükleyip, birlikte tablolar oluşturdular. Bazen siyah beyaz, bazen de çiçeklerin rengini sundular hayata.

Tabloların birinde; uzun bir yolun başında, siyah inci tanesi, babasının kıymetlisi, annesinin bir tanesi, bembeyaz gelinliğini giymiş, kuğu gibi çiçeklerden örtüsü, papatyalar kadar masum gül yüzlü güler yüzlüm salına salına yürüyordu.

- Kızım, diyordu annesi, ciğerparesine. Sen daha küçücüksün, böyle bir başına, nereye? diyordu. Anne, diyordu. Sizi çok ama çok seviyorum…

- Biz de seni, bir tanem biz de seni, çok seviyoruz… Yolun aydınlık olsun. Seni en güzel yere emanet ediyoruz.

Elinde beyaz bir sayfa; zamanda yaşanmışlığı, yazıya mı, yoksa çizgilere mi yükleyecekti; karar onundu…

Belki de duygularını hayallerine yükleyip, uçurtma misali göklerde uçuracaktı. O ne yaparsa yapsın, ona güveniyorduk. Hatasıyla kazasıyla, günahıyla sevabıyla, o bizim emanetimiz ve bizim her şeyimizdi; dediler ZK ve ailesi onu en güzel yere emanet ederek uğurladılar.